Sayın Hanımefendiler ve Beyefendiler,
 

Bu akşam amacım, hepimizin bildiklerini kendi üslubumla dile getirerek herkesin Sevgi kavramını bir defa daha düşünmesini sağlamak.

 

Artık, sanatta 4.cü bir boyuttan söz edildiği günümüzde SAYGI gibi, MUTLULUK gibi, PAYLAŞMA, GÜVEN gibi insani insan yapan kavramların başında gelen SEVGİ' nin de bir sanat yönü olduğuna inanıyorum. Sevmek, sevgiden söz etmek, sevgi üzerine düşünmek, yaşamanın vazgeçilmez boyutu. İnsanları ve çevreyi içten ve yeterince sevmeyenler, kendilerinin yeterince sevilmediğine inanırlar; dolayısıyla da kendilerinin göstermediği sevgiyi başkalarından beklerler. Vermekten korkmamalı insan; eğer gönülden veriyorsa hiçbir zaman çok fazla vermiş olmayacaktır. Kişi, sahip olmadığı şeyi zaten veremez. Sevgiyi de verebilmek için ona sahip olmak gerek. ‚çünkü, SEVGI sürekli olarak kendinden verme ve paylaşma halidir. Kendiliğinden oluşan; neş'e ile, güzellikle, gerçekle ve hatta gözyaşıyla ifadesini bulan bir şeydir. SEVGI anı yaşar. Ne geçmişte kaybolur, ne de gelecekte ifadesini bulur. Sevgiyi şimdi yaşamak gerek.

 

Hayat yaşandığı kadar vardır;

Ötesi ya hafızadaki hatıra, ya hayaldeki ümittir.

Hüsranı ise bir tek yerde kabul ediyorum.

YAŞAMAK MÜMKÜNKEN YAŞAYAMAMIŞ OLMAKTA.

 

Sevginin türleri yoktur; SEVGI SEVGİDİR. Yalnızca sevginin dereceleri vardır. Burada YAŞAMAK, SEVMEK ile özdeştir. Eğer yaşamınız için bir başkasına ihtiyacınız varsa, o kişi için parazit olduğunuzu unutmayın. Tercih hakkı ve özgürlük ilişkinizde yoksa buna sevgi değil ihtiyaç demek gerekir. Ayrı ayrı yaşamağa muktedirken beraber yaşamayı tercih edenlerin birbirlerine duyduklarıdır sevgi. Sevgi aksiyondur,durağan duygu değil.

 

Peki, Kıskançlık, sevginin bir başka boyutumudur? Pek azımız, böyle birdenbire uyarısız geliveren ve bizi etkisi altına alan duyguya karşı hazırlıklı oluruz. Bu duygu, en mantıklı ve en güvenli ilişkiyi ve en akıllı kişiyi dahi bunaltıp yıkıma uğratacak güce sahiptir. Yaşamımızda bir şeyi mutlaka az veya çok kıskanmışızdır. Kıskançlık evrensel bir duygu olup her zaman da kötü değildir. Bu duygu genellikle kıskandığımız insanin değerini kavramamızı sağlayan anlayışı getirir. Kıskanç olmaktan korkmamalıyız. Bu, bence normal ve doğal bir duygudur da. Seven ve özen gösteren herkes bir zaman kıskançlık duyar. Esas olan : bu duygunun bizi ve sevgimizi tüketip yıkmasına, sevdiğimize zarar vermemesine kişiliğimizle imkan vermemektir. Tabii, Kazanmaksa bize bağlıdır!

 

SEVGİ'yi göstermek de en az sevmek kadar önemli olsa gerek. Peki, Sevdiğimizi söylemenin yanısıra, sevdiğimizi nasıl gösteririz? Çoğu kez yapılacak çok küçük hareket veya jest, saatlerce "Seni seviyorum!." demekten çok daha etkili olabilir. Bunların neler olduğunu hepimiz kendimize göre gayet iyi biliriz. Ama, yaşımız ilerledikçe bir kanıksama ve bıkkınlık gelir nedense. Belki de yaşam kaygısıdır bütün buna sebep; kim bilir? Öyle olmasa bile bu zarif mazeretin arkasına sığınırız ya çoğu kez. Gerçekten başkalarıyla duygusal yönden ilişkiler kurabilmemiz, güvenmeyi öğrenebilmemize; sevme ve sevilmeye duyarlı olabilmemiz de doğrudan çocukken okşanmamıza, sırtımızın sıvazlanmasına ve kucaklanmamıza bağlıdır. Yaşamımızdaki ince ve duyarlı modellerden sevecen olmayı; başkalarıyla yaşadığımız, inceliklerle dolu deneyimlerle de, nazik olmayı öğreniriz. Basit bir okşamada, tüm yaşamımızı değiştirebilecek potansiyel bulunmaktadır. O nedenle, dokunmaktan ve okşamaktan çekinmemeli, aksine adet edinmeli insan.

 

İlişkilerimizi başarısızlığa götüren şeyler aslında çoğu kez büyük sorunlar değil; uzun sürede oluşmuş bir dizi küçük yanlışlar, düşüncesizce yapılan bazı davranışlar veya söylenen sözler, zalimce hareketler, söylenmemiş sözcükler ve iyi niyetle düşünülmüş ama sürekli olarak ertelenmiş bazı kararlardır. İlişkiler yanlış oldukları için yıkılmazlar; aksine, kişiler, kendilerini değiştirmek istemedikleri için başarısızlığa uğrarlar.

 

Sevmek, bir insanın sahip olabileceği en güzel yetenek. İlişkilerimizi her zaman aynı sıcaklıkta tutmanın ne denli zor olduğunu hepimiz biliriz. Önemli olan sevginin varoluşudur; her an dorukta oluşu değil. Yapacak bir şeyimiz, sevecek ya da umut edecek bir şeyimiz varsa yaşamımızın anlamı var demektir. Aslında, Ne güzel şey dolu dolu sevmek ve ümit edebilmek!

 

"Sevgi dolu ilişkinin özü dürüstlüktür" tezine karşı "Başarılı bir evlilik sevginin olduğu kadar yalanların da ürünüdür" diyor Robert Walk ve Arthur Henley. Tabii herkes kendi konumu hangi teze uygun düşünüyorsa onu savunacaktır. Ancak kendi kişisel amaçlarımız için yalan söylemeyi çok hoş görülebilir bulur; başkaları bize yalan söylemeye giriştiklerinde de pek öfkeleniriz.

Sevgi dolu bir ilişkide hiç kimsenin mükemmel olmayacağı bilinci oluşur; oysa, sevginin mükemmel olduğu anlayışıyla bir duygusallık gelişir. Bu nedenle de, bu ilişki, tüm sorunları çözen bir temel araç olur. Sevgi dolu bir ilişkide insan sevdiğini koşulsuz benimser ve onunla, karşılıklı güveni, dürüstlüğü, çok beğenmeyi, bağlılığı ve yalın biçimde birlikte olma mutluluğunun getirdiği heyecanı paylaşmaya olanak tanır. Seven sevdiği ile birlikte güler, sevdiği ona gülmez; sevdiği ile birlikte ağlar, sevdiği onun yüzünden ağlamaz.

 

Sevginin de yaşadığını, bir ömrü olduğunu söyleyebiliriz. Hiçbir şey; acı, neş'e ve hatta yaşam sonsuza kadar sürmez. Herhangi bir şeyin elde edilmesi için onu istememiz ve gerekeni yapmamız sorumluluğunu benimsemeliyiz. Başarılarımızı olduğu kadar başarısızlıklarımızı da kabullenecek güce sahipsek, kendimize saygımız oluşur ve gelişir. Önemli olan: herhangi bir anda sahip olduklarımızı, sahip olabileceklerimiz için feda edebilme yürekliliğini gösterebilmektir. Yaşamda, birisini sevmek ve onun tarafından sevilmek kadar büyük bir şey yoktur. Sevgi deneyimlerin en görkemlisidir.

 

Geçenlerde bir gazetede gözüme ilişen bir haberde "Grip olmamak için aşık olun" diyor ve ekliyor "Sevginin ve aşkın, kanser de dahil olmak üzere birçok hastalığa iyi geldiği, en iyi ilacın aşk olduğu çeşitli örneklerle kanıtlandı". Bir kişiye bağlanmak aynı zamanda dünyaya bağlanmaktır. İşe, çevreye, topluma bağlanmaktır. Sevmek ve sevilmek yaşamda yapılan her hareketi anlamlı kılar. Evlilik ve çocuklar sıradan bir yaşantının sahip olacağı en önemli değerlerdir. Dünyaya ve toplumda var olan bu tip değerlere uyum sağlayarak insan başka bir kişiyi ve her şeyden önemlisi kendisini sevmeyi öğrenir. O halde bağlılıktan korkmak niye?

 

Kişi incelemediği şeyi bilemez; sevgiyi incelemek için de sevginin içinde yaşamalı. Aşık olmanın aksine,gerçek sevgi devamlı kendini geliştiren, büyüyen bir deneyimdir. Her şeye rağmen sevgiyi mutlaka şimdi yaşayın ve deneyiminizi arttırın! Seven insan olarak da sık sık şunu söyleyin : "SEVİYORUM, ÇÜNKÜ SEVMELİYİM, başkaları için değil. Bana verdiği haz için ve başkalarına vereceği haz için..."

 

 

Hayat bugündür!

Hayatın ve varlığının bütün sırlarını

Güneşin doğuşu ve batışı arasında bulabilirsin.

Aradığın her şey bugün vardır.

Dün rüya, yarın hayaldir.

Rüyayı mutlu, hayali ümitli yapan bugündür.

Öyleyse bugüne iyi bak.

Sabahın selamını al.

 

Hintli Kalidasa'nın dizeleri

 

 

"Her ben, dolaylı şekilde bir seni anlatış, bir senden yakınıştır.

 

Çünkü benim yerim senle onun arasındadır.

 

Ve o değildir bana yakın olan, sensin.

 

Ben ben olsam dilbilgisi kitaplarındaki tekil şahıs zamirlerini şu sıraya

göre düzenlerdim.

 

Sen, ben, o!

 

Başta sen gelir, çünkü ben diye bir şey yok sen olmadıkça.

 

Her ben, ben'liğini sen'le anlar."

 

Behçet Necatigil

 

 

Bu güzel dizelerden sonra hepinize dolu, dolu çok seveceğiniz günler diliyorum.

 

 

Aykut DUATEPE

5.11.1998